Follow me @slytherininokurvarisi

31 Ocak 2018 Çarşamba

►Yağmur Sonrası-Sarah Jio-◄

Ocak 31, 2018 0 Comments


Kitap Adı:Yağmur Sonrası


Yazar:Sarah Jio


Yayınevi:Arkadya Yayınları


Sayfa Sayısı:347



Herkese tekrardan bir Sarah Jio kitabı ile merhaba!İstemsizce art arda bir sürü Sarah Jio kitabı okudum.Maraton gibi bir şey oldu benim için.Şuanda sadece birkaç tane okumadığım kitabı daha var.Onları da bitirmeyi düşünüyorum.Yorumu biraz geç yazdım çünki aşırı bir üşengeçlik geldi ve bu hafta acayip yoğundum.Geç olsun güç olmasın diyerek yazmaya başlıyorum ♥ 


Kitabımızın Konusu:

II. Dünya Savaşı'nın tam ortasında yaşanan yasak aşk ve işlenen korkunç bir cinayet...

Umut tükenmiş gibi görünse de ikinci şans her zaman vardır... Ya yoksa?

Anne Calloway ne kadar çabalasa da yetmiş yıldır peşinden gelen anıları bir türlü aklından silemiyordur. Bora Bora Adası'ndan adına gelen gizemli bir mektup ise adeta kapanan yarasını yeniden açar. 

1942 yazında, II. Dünya Savaşı'nın en hararetli zamanında Bora Bora Adası'nda görev almak için orduya hemşire olarak katılan Anne, genç, güzel ve nişanlı bir kadındır. Ancak orada hiç hesap etmediği bir durumla karşılaşır. Aşk… Kalbini tutkuyla dolduran, yakışıklı asker Westry Green'e karşı koyamaz. Kısa sürede aşkları, adadaki amber çiçekleri gibi filizlenirken, sazdan çatısı olan bir bungalovun altında gizli bir dünyayı paylaşırlar. Ta ki bir gece tüyler ürperten bir cinayete şahit olana kadar... Savaş rüzgârıyla ayrı yerlere savrulan çift, bir daha asla bir araya gelemez. Peki Anne, onca sene sonra çıkagelen bu mektubun izinden gidip taşıdığı vicdan azabını sonlandırabilecek midir? 

Benim Yorumum:

Bir Sarah Jio kitabı için gerekli olanlar;bir tutam ada havası,yaşlanınca anlatılan aşk hikayesi,önceden belirlenen bir çiçek türü,mutlaka bir adet gizemli karakter.Çok fazla art arda okuyunca sizde büyük ihtimalle fark edersiniz.Sarah Jio'da pek fazla birşey katmadan devam eden yazarlardan birisi.Keşke birazcık kitaplarında değişiklik yapmaya çalışsa.Birkaç tanesi tutunca sürekli aynı ögeleri içeren kitapları art arda yazmış.Bu yüzden bütün kitapları birbirine benziyor.Artık ada hayatından kusucam gerçekten :D Kitapları hakkında genel  şikayetimi dile getirmenin ardından artık bu kitap hakkında ki düşüncelerime geçelim↓

Mart Menekşeleri'ni çok büyük bir keyifle okumuştum.Böğürtlen Kışı'da çok güzeldi.Hemen ardından da Yağmur Sonrasını okudum.Kitap çok akıcı ilerledi ve ben  bir günde bitirdim.2.Dünya Savaşı sırasında geçen bir aşk hikayesini anlatıyor kitap.Baş karakterimiz Anne henüz daha yeni hemşirelik diplomasını almıştır.Arkadaşı Kitty ansızın bir gün gönüllü olarak orduya hemşire olarak yazılıyor.Anne ise düğün arifesinde arkadaşının gönüllü olduğunu duyunca kendiside gönüllü olmaya karar veriyor.Kısacası Anne ve Kitty Bora Bora adasına hemşirelik yapmak için geliyorlar.Ada onlara pek çok şey getiriyor.Bambaşka kişiye dönüşen  Kitty,aşkı bulan Anne'yı anlatıyor kitap.

Kitty karakterinden nefret ediyorum.Gerçekten bu kadar nefret ettiğim bir karakter olmadı sanırsam.Nasıl bir insan bu kadar kötü olabilir?Kızın içinde adeta bambaşka birisi yatıyormuş.Anne ile gerçekten dost olduklarını falan düşünmüştüm kitabın başlarında ama Kitty tamamiyle apayrı bir meseleymiş.

(Spoiler.)
Hikayenin sonu bir yanlış anlaşılmaya kurban gitmiş gibi. Ama o kadar saçma ki!Westry'nin de Kitty'nin de çok masum olduğunu düşünmüyorum.Anne'nın da biraz aptal olduğunu düşünmedim değil.Şüphelerinin peşinden gitmemesi beni ayrı bir deli etti.Westry yıllar boyunca Anne'nın gelmesini beklemesi de saçmaydı.Gidip arayabilirdi.
(Spoiler Bitimi)

Genel olarak ben kitabı beğendim.Gayet akıcı ve sürükleyici bir kitap.Sadece geçmişte ki hikayenin son kısımlarını  ben pek beğenmedim.Karakterlerin biraz umursamaz olduğunu düşünmeden edemedim.Kitap güzeldi.Ama İlk defa Sarah Jio okuyacaksanız bence Mart menekşeleri yada Böğürtlen Kışı'ndan başlamanız daha iyi olur.O kitaplar daha güzeldi buna göre bence.Ya da ben artık Sarah Jio'dan biraz sıkılmışta olabilirim tabi ki.

Kitap Puanım: 3,9/5





















28 Ocak 2018 Pazar

►The Originals Seri Yorumu◄

Ocak 28, 2018 2 Comments



















Bir seri yorumu ile tekrardan merhabalar! Uzun süredir kitap serileri hakkında yorum yazmamıştım.Bugün bir farklılık yapmak istedim :) Kitaplığımda ki herhangi yorumunu istediğiniz seri varsa yorumlara belirtin♥ İlk başta Vampir Günlükleri sayesinde tanıştığımız Mikaelson ailesi sonradan The Originals adlı dizi ile karşımıza çıktılar.Bu dizi onların hikayesini anlatan bir diziydi.Şuan da final sezonunda.Yani hala devam ediyor ama bitmesine çok az kaldı ne yazık ki :( Kitaplarının çıkacağını duyduğumda çok heyecanlanmıştım.Go kitabın mıknatıslı kitapları,güzelim ayraçları,yayın kataloğu ve posteri sayesinde   The Originals'tan bir çok şey elime geçmiş oldu.Sanırım ömür boyu bu güzellikleri saklayacağım♥ Şimdi merak edenler için ilk kitabın arka kapağını alta bir yere koyacağım:) Genel olarak seri konusunu kapsıyor aslında. ↓

İlk Kitap Konusu:
Aile Güçtür

Köken Vampir ailesi bin sene evvel birbirlerine bir söz verdi. Her zaman ve sonsuza dek bir arada kalacaklardı. Ama verilen sözleri tutmak ölümsüzken bile kolay değildi.

1722 yılında New Orleans'a ayak basan Köken Vampirler Klaus, Elijah ve Rebekah Mikaelson tehlikeli geçmişlerini arkalarında bıraktıklarını zannederler. Ne var ki bölgelerini kimseyle paylaşmak istemeyen cadılar ve kurt adamlar bu kanunsuz şehirde cirit atmaktadır. Üstelik çok yakında gerçekleşmesi planlanan bir evlilikle birlikte aralarındaki ittifak sonsuza dek mühürlenecektir. Ama düşmanları birbirine düştüğünde kendilerini çok daha güvende hisseden Köken Vampirlerin şehri bu iki klana teslim etmeye hiç niyetleri yoktur. Özellikle de müstakbel gelin Vivianne'e gönlünü kaptıran Klaus'un. Elijah ailesi ile birlikte güvende olabilecekleri bir yuva aramakla, Rebekah da Fransız ordusunu kendi saflarına katmakla uğraşırken aşk sarhoşu Klaus hem kendisini hem de ailesini büyük bir tehlikeye atacak olayların içine sürüklenmektedir.


Seri Hakkında Genel Düşüncem:
İlk başta okuduğum zaman çok ama çok fazla diziyle karşılaştırmıştım ve bu yüzden kitapların çok da muhteşem olmadığını düşünüyordum.Fakat konuları ve dönemleri itibariyle de diziden çok farklı.Kitaplar Mikaelson ailesinin New Orleans'a ilk ayak bastıkları dönemi anlatırken dizi ise New Orleans'a yıllar sonra geri dönüşlerini anlatıyor.Yani kitap geçmişi anlatıyor dersem daha doğru olacak sanırsam.Bu yüzden lütfen diziden sonra kitabını okuyacaklar diziyle çok fazla karşılaştırma yapmasınlar.

Elbette ki beni rahatsız eden pek çok unsur vardı kitaplarda(dizide de geçerli).Örneğin ailenin her başına gelen felaketten son anda  kurtulması ki bu artık çok fazla klişe oldu The Originals için.Geçmişten bugüne hiç kurtulamadıkları bir düşman olmaması da biraz saçma bulduğum bir unsurdu.Yani günün sonunda yenen taraf yine Mikaelson aile oluyor her türlü.O yüzden sonunu daha en başından bilerek okuyorsunuz aslında kitabı.Keşke kitaplar biraz daha olaylı geçseydi diye düşünmeden edemedim seriyi okurken.Biraz daha betimlemeli  ve daha çok olay olmasını isterdim açıkçası.Keşke geriye kalan diğer kardeşler de kitaplara dahil olsaymış.Daha eğlenceli ve uzun olabilirdi böylelikle.

Yoğun ve dolu dolu bir kitap serisi değil The Originals.Daha çok boş vakitlerinizde çerezlik kitap olarak tabir edilen, hızlı okunan ve çabucak biten kitap serisidir kendileri.Hoş vakit geçirmenizi sağlar ama aşırı bir beklentiye de girmeyin.Benim severek okuduğum ve hızlıca bitirdiğim kitaplardı.Kitabın baskısı aşırı güzel değil mi? Özellikle bordo renginde olan ilk kitap MUHTEŞEM!♥







23 Ocak 2018 Salı

►Böğürtlen Kışı-SarahJio-◄

Ocak 23, 2018 0 Comments

Kitap Adı:Böğürtlen Kışı


Yazar:Sarah Jio


Yayıncılık:Arkadya Yayınları


Sayfa Sayısı:360







Tekrardan bir Sarah Jio kitabı ile herkese merhabalar!15 tatil boyunca sanırsam sadece Sarah Jio okuyacağım bu gidişle. :D İlk gün 200 sayfa okuyup,ikinci gün ise bitirdim.Bu kitabı da yine diğer kitabı gibi tek günde bitecek bir kitaptı.Ama hikayesi o kadar dokunuyor ki!Yavaş yavaş okumak istedim bu hikayeyi.O zaman şimdi konusundan bahsedelim↓

Kitabın Konusu:

“Canım Daniel’ım,
Kaybolduğun gün dünyam sona erdi, canım oğlum. Seni her kim alıp götürdüyse, seninle birlikte kalbimi, hayatımı da çaldı. Ben senin gülümsediğini görmek, kahkahalarını duymak, mutluluğunu paylaşmak için yaşıyordum…”

Vera Ray 1933 yılının o karlı mayıs akşamında üç yaşındaki oğlu Daniel’ı son kez öptüğünü bilmiyordur. Her ne kadar oğlunu yalnız bırakma düşüncesinden nefret etse de hayatlarını devam ettirmek için çalışmak zorundadır. Tek avuntusu, gün ağardığında küçücük oğluna sarılacak olmasıdır. Ancak Vera geri döndüğünde karşılaştığı manzara, Daniel’ın boş yatağıdır. Bir de karlar içine gömülmüş olan oyuncak ayısı…

Seksen sene sonra Seattle yine mayıs ayında karlar altındadır. Köklü bir gazetede muhabir olan Claire Aldridge, bu doğaüstü olayı haber yapacaktır. Araştırmalarına devam eden Claire, küçük çocuğun bu zamana kadar sonuçlanmamış kaçırılma davasıyla karşılaşır. Evlat kaybetmenin ne demek olduğunu çok iyi bilen Claire, bu olayı çözmeye karar verir. Ancak çözdüğü her düğümün, onu Vera’yla olan bağlantısına yaklaştırdığından habersizdir…


Benim Yorumum:

Cassandra Clare'den sonra bir tane daha ne yazsa okurum dediğim bir yazar buldum sanırsam.Sarah Jio'nun anlatımı çok sade ve akıcı.Bu yüzden midir bilinmez ama kitap su gibi akıp geçti.Hikayesi ile beni derinden etkileyen romanlardan birisi oldu Böğürtlen Kışı.Çocuğunu kaybetmiş iki anne var kitapta.Birisi günümüzde ki muhabir olan Claire diğeri ise seksen sene öncesinde ki Vera Day.Romandan etkilenmeniz için anne olup olmamanızın bir önemi yok.Her koşulda size dokunuyor hikayesi.

Yazar anladığım kadarıyla kitaplarında geçmişle günümüzü harmanlamayı seviyor.Bu kitapta da iki ayrı hikayemiz var.Bebeğini bir kaza sonucu düşürmüş olan Claire'in eşi Ethan ile her geçen gün birbirlerinden uzaklaşmalarını anlatırken bir yandan da seksen sene öncesinde küçük Daniel'ını karlı bir gün de kaybetmiş bir anne olan Vera'yı anlatıyor.Claire,unutulmuş Daniel ve Vera hikayesini gün yüzüne çıkarmak için elinden geleni yapıyor.

Sınıf farklılıklarını,büyük aşkları,hayat mücadelesini ve en önemlisi evlat acısını harmanlayan bu kitap benim için çok güzeldi.Kitabın gayet kolay ve basit bir dili var.Tek sorunu karakterleri tam olarak hayal edememiş olmam ki yazar malesef pek fazla yardımcı olmuyor bu konuda.Dış görünüşler konusunda biraz hayal gücünüzü kullanmanız gerek ne yazık ki.Kış mevsiminin soğuğunda okunduğu takdirde içinizi ısıtacak bir hikaye Böğürtlen Kışı.











22 Ocak 2018 Pazartesi

►Mart Menekşeleri-SarahJio-◄

Ocak 22, 2018 0 Comments

Kitap Adı:Mart Menekşeleri


Yazar:Arkadya Yayınları 


Yayıncılık:


Sayfa Sayısı:





Sarah Jio'nun okuduğum ilk kitabı Mart Menekşeleri oldu.Kitabın kendisi bana ait değil,komşumuza ait.Fakat bende bulunmasını istediğim kitaplardan birisi haline geldi okuduktan sonra.Tek gecede bitirmeme rağmen kitabı hala okuyormuş gibi hissediyorum.Karakterleri ve olayı unutacağımı zannetmiyorum ki unutmakta istemiyorum.Şimdi konusuna geçelim↓ 


Kitabın Konusu:

Bir kadının yüreği sırlarla dolu bir denizdir...
Gerçek aşkı yaşadığına inanan ünlü yazar Emily Wilson, kocasının başka bir kadını ona tercih ettiğini öğrenince, hayal kırıklığına uğrar. Tüm bu olanlara rağmen yine de tek bir damla gözyaşı dökmez. 
Büyük yengesi Bee, Mart ayını Bainbridge Adası'nda geçirmesi için onu davet eder. Emily ruhunda açılan yaraların iyileşmesi umuduyla, bu teklifi kabul eder. 
Adanın mistik havasıyla huzuru yakalamaya çalışan Emily, 1943 yılında yazılmış kırmızı kadife kaplı bir günlük bulur. Bu günlük onu geçmişin tozlu sayfalarına hapsolan gerçek bir aşk hikâyesine ve altmış yıllık bir aile sırrına götürecektir...
Umudun, hüznün ve pişmanlığın bir arada işlendiği büyüleyici bir roman… İlk kitabı Mart Menekşeleri ile Library Journal En İyi Kitap Ödülü'ne layık görülen Sarah Jio, insan kalbinin, ne kadar hatalı olursa olsun sevdiklerimizi her zaman affedeceğini eşsiz bir dille anlatıyor. 

Benim Yorumum:

O kadar akıcıydı ki kitap!Elimden bırakamadım.Sarah Jio'nun bu kadar sade ve akıcı kitapları olacağını tahmin etmemiştim.Kitabın her bir sayfasını okurken diğer sayfaya geçmeyi dört gözle bekliyorsunuz.Sadece tek bir hikaye üzerinden ilerlemiyor kitap.Sanırsam onu bu kadar iyi yapan da bu.

Emily Wilson,kocasından boşandıktan sonra  kafa dağıtmak için kısa süreliğine Bainbridge adasında ki büyük yengesi olan Bee'nin yanına gidiyor.Yattığı oda da kırmızı kadife kaplı bir günlük bulmasıyla başlıyor hikaye.Yıllar öncesine ait yazılmış bu hikayeye kendini kaptıran Emily'nin tek amacı geçmişi aydınlatmak oluveriyor.Bir yandan da yeni aşklara yelken açıyor.

Özellikle Emily'nin okuduğu günlükte ki hikaye üzerinden ilerliyor kitap.Aç şu günlüğü hepsini bir anda oku diyorsunuz ama yazar tabi kide böyle bir anda herşeyi açığa kavuşturmuyor.Kitabın en sinir bozucu yanlarından biriyse bütün karakterlerin geçmiş hakkında konuşmamak için sürekli lafı değiştirmeleriydi.Kitabın sonuna kadar bu inatlarından vazgeçmediler ki bu aşırı sinir bozucuydu.Neredeyse tüm karakterlerin ikinci bir isme sahip olması da aşırı zorlama gibi gözüktü bana.Tüm bunlara rağmen kitap çok güzeldi.Hayatın yanlış anlamalar için çok kısa olduğunu anlıyorsunuz okuduktan sonra.

Eğer ilk defa Sarah Jio okuyacaksanız size kesinlikle bu kitabını tavsiye edebilirim.Yazarın dili oldukça akıcı ve sürükleyici.Betimlemesi az ve daha çok hikaye üzerinden gidiyordu.Eğer bu tarz kitapları seviyorsanız Mart Menekşeleri'ni kesinlikle seveceksiniz ♥













20 Ocak 2018 Cumartesi

►Yolcu Kitap Yorumum◄

Ocak 20, 2018 0 Comments


Kitap Adı:Yolcu


Yazar:Alexandra Bracken


Yayınevi:Parodi 


Sayfa Sayısı:548


Etiket Fiyatı(Ciltlisi): 32.00TL



Mürekkep Kimin Elindeyse Kuralları Yeni Baştan Yazan Odur!
Herkese merhaba!Umarım tatiliniz mükemmel geçiyordur.Dizi-film-kitap üçlüsüyle benimkisi gayet iyi geçiyor.Uzun süreden beri art arda gönderi atmamıştım.15 tatilin getirilerinden birisi de aktiflik oldu benim için.

Yolcu kitabı hiç planımda yokken fuardan son anda aldığım kitaptı.Evet o zamandan beri kitaplığımda ve ben okuyamadım.2017 Bursa Kitap Fuarı'nın Mart ayında olduğunu düşünürsek bu kitap 11 aydır kitaplığımda.Neden okumadın derseniz buna verecek bir cevabım yok :D Sürekli bu kitaptan sonra okuyacağım diyerek geriye attığım ama bir türlü okuyamadığım kitap oluyor Yolcu.Sonunda okudum!Kitap bayağı iyimiş onu fark ettim bitirdiğimde.Şimdi konusuna geçelim↓

Konusu:
Etta, bir sabah kendini 1776 yılında, Atlantik'in ortasında buluverir. Neler olduğunu anlamaya çalışırken o güne dek bildiği ve yaşadığı hayatın bir yalandan ibaret olduğunu öğrenir. Annesi ondan çok önemli bir şeyi gizlemiştir: Zamanda yolculuk edebildiğini…İkinci Dünya Savaşı Londra'sından 1599 yılına, Şam'a dek uzananbu zaman yolculuğunda Etta, tüm insanlığın geleceğiyle annesinin hayatı arasında bir seçim yapmak zorunda kalacaktır.Ve kesin olan tek bir şey vardır: Yüzyıllar ve kıtalar arasında yaptığı bu yolculuk sandığından çok daha tehlikelidir!

Benim Yorumum:
Yolcu,beklentimin düşük olduğu bir kitaptı.Bunun sebebi ise sanırsam kitap listemin dışında, konusu hiç bilmediğim  bir kitabı aniden almamdı.Kitap çok akıcı ve merak uyandırıcıydı.550 sayfayı nasıl bitirdiğimi pek anlamadım.Hızlı bitirilebilecek sürükleyici bir kitaptı.

Baş karakterimiz Etta,sahneye çıkacağı sırada kendini gelişen olaylar sonucunda 1700'lerin Amerika'sına doğru yola çıkmış bir gemide bulur.Ironwood denilen bir adam Etta'nın annesini rehin alıyor.Her şeyden habersiz Etta'dan,bir zamanlar annesinin ondan çaldığı usturlabı bulmasını istiyor.Annesini kurtarmak yeni tanıştığı Nicholas ile birlikte maceraya atılıyorlar 

Zaman yolculuğu ile birlikte kitapta dönemden döneme gidiyoruz.Yazar o kadar güzel kurgulaşmış ki!Ülkeden ülkeye tarih tarih geçiş yaparken,insanlığa da değinmeden geçmemiş.O zamanın çevresine ve şartlarını anlayıp ,uyum sağlamaya çalışıyor karakterler her bir zaman yolcuğunda.1940 Londra'sı,1600'lerin Şam'ı...Pek çok tarih ve ülke ile karşılaşacağınız hareketin eksik olmadığı bir kitap

Etta ve Nicholas hakkında bir kaç cümle kurmadan geçemeyeceğim.Her iki karakteri de  çok sevdim.İlk defa baş karakterlerini sevdiğim bir kitapla karşı karşıyayım.Nefret edecek karakter bulamadım resmen.Ironwood hariç tabiki. :D 

Zaman yolculuğu temalı dizi,film ve kitaplarda bayağı bir aklım karışıyor ve uzun süre düşünüyorum.İki üç kere falan okuduğum yerler oldu kitapta.Yazar açıklamaları yapmış ama benim bazı yerler aklımı kurcalamadı değil.Biraz daha anlatsa daha iyi olabilirdi diye düşünüyorum.Onun dışında kitap gerçekten çok güzeldi sonu da dahil olmak üzere.İkinci kitabın çevrilmesini büyük bir merakla bekliyorum.Umarım kısa sürede çevrilir ♥ 









14 Ocak 2018 Pazar

►Kürk Mantolu Madonna Kitap Yorumum◄

Ocak 14, 2018 0 Comments

Kitap Adı:Kürk Mantolu Madonna


Yazar:Sabahattin Ali


Yayıncılık:Yapı Kredi Yayınları


Sayfa Sayısı: 164



Bazı kitapları okumakta geç kalırsınız ya hani.Bu kitapta benim için onlardan.Sabahattin Ali'nin kitaplarını hiç görmemek imkansız gibi bir şeydir.Çünkü malumunuz Kürk Mantolu Madonna'ya karşı hep bir genelleme yapılıyordu.Kitabı okumayan bile kahveyle okuyormuşacasına fotoğraf atıyor diye.Bu yüzden midir bilinmez ama kitabı okumak istesem bile almaya elim gitmemişti uzun süre.Çok fazla popülerleşen kitapları çoğunlukla geriden okurum.Keşke daha önce okusaymışım diye sonrada pişmanlık duyarım.Kürk Mantolu Madonna'da tam bu sınıfa giriyor.Okumak için belki eliniz gitmez ama bir kere okumaya başlayınca bırakamazsınız.

Konusu:

Hep başkalarının istediği gibi yaşayan Raif Efendi, memnuniyetsiz hayatının tek bir anıyla değiştiğine şahit olacaktır: Maria Puder isminde bir kadına âşık olduğunda... Babasının isteğiyle Berlin’e giden ve oradaki bir sanat galerisinde hayran kaldığı bir tabloyla karşılaşan Raif Efendi, tabloda resmedilen kadın portresinin  Andrea Del Sarto tarafından resmedilmiş "Madonna delle Arpie" adlı tablodaki Meryem Ana (Madonna) tasvirine benzediğini düşünür. Raif Efendi, daha sonra takıntı derecesinde hayran olduğu tablodaki yüzün sahibiyle karşılaşacaktır. 


Madonna ismi, Orta-Çağ İtalyancasında “ma donna” öbeğinden gelmektedir. “Ma donna”, kısaca “leydim” anlamına gelir ve Hz. Meryem’in sıfatlarından biridir. 


Benim Yorumum:
Kitabın ilk başlarında konusuyla ilgili tam anlamıyla bir bilgim yoktu.İlk başlarda okuduğumuz karakter üzerinden ilerleyecek zannetmiştim.Fakat defterin okunması kısmına geldiğimde o zaman dank etti.Bu kitapta Raif Efendinin yaşadıklarını anlatacaktı ki bu yüzden çok memnun kaldığımı söylemem gerek.Çünkü kitabın başlarında ki isimsiz karakterle pek ilerleyebileceğini düşünmemiştim.

Raif Efendi önemli bir şirkette Almanca çevirisi yapmakla meşgul birisidir.Kendi halinde sus pus ,kimseye karışmayan,hakkında söylenenleri duymazdan gelerek hayatına devam eden birisidir.Kitabı anlatan kişi ise onunla aynı oda da çalışıyordur.Raif Efendiyle pek bir konuşması olmamıştır.Neden pek fazla konuşmadığını merak eder. Raif bey sık sık hastalanmaya başladığı günlerden bir gün isimsiz karakterimiz meraklanır ve ziyaretine gitmeye karar verir.

Daha sonrasında nihayet Raif efendinin yazdıklarını okuduğumuz kısma geliyoruz.Kitabın asıl başladığı yerde burası bence.Okuduğum aşk hikayesi çok farklıydı diyebilirim.Normalde insanlar birbirini görüp aşık olurken Raif,tablonun zarafetine kapılır.Daha sonrasında ise takıntı derecesinde hayran olduğu tabloda ki yüzün sahibiyle tanışır.

Kitabın ilk sayfalarında biraz sıkıldığımı itiraf etmeliyim.Anılar kısmına geldiğimde aslında kitabın orada başladığını fark ettim.Sabahattin Ali'nin insanlar hakkında ki düşüncelerini okumak çok güzeldi.Üslubunu çok sevdiğimi söylemem gerek.Akıcı ve size kendisini okutan değişik bir kitap.Diğer eserlerini de okumak isterim şahsen.
 

















7 Ocak 2018 Pazar

►Yabancı Veyl Kitap Yorumum◄

Ocak 07, 2018 0 Comments

Kitap Adı:Yabancı Veyl


Yazar:Öznur Yıldırım


Yayıncılık:Pegasus Yayınları


Sayfa Sayısı:600


Etiket Fiyatı:37,50TL




Herkese 2018'in ilk kitap yorumundan merhabalar!Aslında bu kitabı 2017'nin son günlerinde bitirdim.Fakat yorum gönderilerini genelde haftasonu paylaştığım için denk getiremedim.İlk kitabı Şahmeran'ı uzun bir süre önce okuduğum için sonunu pek fazla hatırlamıyorum.O yüzden ilk kitaptan spoiler yemeden okuyabilirsiniz :D 


Kitabın Arka Kapağı:
Kahverengi gözleri bana kabuk bağlamış yaraları anımsatan küçük bir kız çocuğu tanıdım. Onu parçaladım, mahvettim, yok ettim. Onu korudum, kurtardım, var ettim. Zihnimi durduramadım. Bir rüzgâr esti ve tavandaki lamba uğursuz bir ses çıkararak yavaşça sallandı. Gökyüzümü kara bulutlar kapladı, yağmur yağdı. Terk edilmiş bir kasabada geceler kimsesizdi, güneş yok oldu, ay sabah olunca doğdu. Boş bir arazide bir yel değirmeni döndü, döndü, döndü… Sonra sana bir masal anlattım.
                                                   Ve seni ölüm uykusuna yatirdım.

Kitap Hakkında ki düşüncelerim:
Yabancı genel olarak sevdiğim bir kitap serisi.Elbette ki sevmediğim,hoşlanmadığım tarafları da var.Bunların hepsininden birazdan bahsedeceğim.Öncelikle şunu belirtmek istiyorum ki Yabancı serisini Wattpad üzerinden uzun yıllardan beri takip ediyordum.Kitabının basılmasına sevindim.Yazarın dili,betimlemelerinden hoşlandığım için kitabın konusu her ne kadar klişe olarak değerlendirilsede ben seviyorum.Çoğu Wattpad kitabında bulamadığım pek çok artısı var Yabancı'nın gözümde.Elinize aldığınızda bırakamamanız gibi.Bu kitabı aslında ben bir tür bağımlılık gibi görüyorum.Hoşlanmadığınız pek çok şey var ve bunların farkındasınız,kitabın sizi sinirlendiren bir çok yönü var bunun da farkındasınız ama yinede okumayı bırakamıyorsunuz.Yabancı işte tam olarak bu.

Klişeyi aslında sevdiğimi itiraf etmem gerek.Tabiki tamamı klişe olan kitapları değil ,klişeyi barındıran fakat güzel işleyen ve harmanlayan  kitapları seviyorum.Yabancı'da benim için böyle bir kitap.

Öncelikle Veyl için şunu söyleyebilirim ki ilk kitaba göre çok daha iyi.Bu kitabın yarısına kadar olan kısmı wattpad üzerinden okumuştum.Ama çok fazla hatırlamadığım için ilk defa okumuş hissi verdi.Tabiki ufak ufak kısımları hatırlıyordum fakat onları da tekrardan okumak çok büyük bir keyif verdi bana.Tabi ki eklemeler,düzenlemeler olmuş.Hikaye'de kafada soru işareti bırakan mantıksız gözüken kısımları Öznur sonunda tek bir cümleyle açıklamış ki bu cümle benim bir saate yakın yatakta dönüp durmama ve uykumun kaybolmasına neden oldu.Üçüncü kitap için muhteşem bir istek ve merak duymaya başladım ki çıkar çıkmaz alacağım.

Kitapta sevmediğim kısım ise kesinlikle Doğa ve Ediz'in kavgaları.Daha doğrusu sürekli her bölümde tekrar eden ve artık sıkan kavgaları.İlk kitapta da beni bu döngü sıkmıştı fakat ikinci kitapta da bunun devam etmesi beni acayip sıktı.Ediz'in gözlerinin betimlemesinden ne kadar sıkıldıysam bu döngüden de o kadar sıkıldım.Doğa'nın kitap boyunca saf rolüne yatması da bir diğer mevzu.Ediz'in düşmanları bile durumu uzaktan anlamışken henüz daha Doğa'nın anlamaması?Beni deli eden şeylerden birisi de buydu.

Dediğim gibi kitap bir bağımlılığınız oluyor.Nefret ediyorsunuz belki ama okumaya devam ediyorsunuz.Bu da Yabancı'nın bir özelliği ki bu olmasa sanırım diğer kitaplardan bir farkı kalmazdı.Bu kitapta kendimi özdeşleştirebileceğim bir karakter olmadığı için onların hissettiklerini hissemediğimi düşünüyorum.Doğa'nın kabullendiği bir çok durumda ona kızmaktan kendimi alamadım.

Kitap genel olarak güzeldi.Eğer Yabancı Şahmeran'ı sevmediyseniz kesinlikle Veyl'e bir şans verin.Çünki ilk kitaba göre daha geliştirildiğini söyleyebilirim.Eğer zaten sevdiyseniz vakit kaybetmeden alıp okuyun ♥